Sinsi ve tehlikeli bir göz hastalığı olan glokom, hiçbir belirti vermeden optik sinirde ilerleyici hasar oluşturarak kalıcı görme kaybına neden olabiliyor.
Glokom dünya üzerinde önlenebilir körlük nedenlerinden bir tanesidir. Çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiçbir belirti vermeden seyreder ve ancak dikkatli bir göz muayenesi ile tanı konulabilir. 12 Mart Dünya Glokom Günü dolayısıyla Medicana International Samsun Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümünden Opr. Dr. Nurcan Gürkaynak; göz tansiyonu konusunda bilgiler verdi. Opr. Dr. Gürkaynak, hastalığın önemine değinerek, “Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık olduğundan, tanı konulduğunda hastalığın ciddiyeti hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığı ile anlatılmalıdır. Çünkü hastanın genellikle şikayeti olmadığından tedaviye devam etmemekte, bu da ciddi görme kayıplarına neden olmaktadır” dedi.
Göz tansiyonu nedir
Opr. Dr. Gürkaynak, göz içerisinde, göz içi sıvısı olarak adlandırılan özel bir dolaşım sistemi olduğunu anımsatarak, “Bu sıvı göz içerisinde sürekli giriş çıkış yaparak göz içerisindeki dokuları beslemekte ve 2 saatte bir yenilenmektedir. Glokomda sıvının göze girişinde sorun yoktur ancak gözü terk etmesini sağlayan kanallarda direnç geliştiğinden, sıvı gözde birikir ve göz içi basınç (göz tansiyonu ) artar. Bu yüksek basınç, görme sinir liflerinde bası ve kurumaya neden olur” diye konuştu.
Glokom nasıl teşhis edilir
Glokomun genellikle sıradan bir gözlük muayenesi veya basit nedenle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edildiğini hatırlatan Opr. Dr. Gürkaynak, “Bu nedenle her göz muayenesinde göz tansiyonun un ölçümü ihmal edilmemelidir. Erken teşhis için sağlıklı bireylerde tarama muayeneleri çok önemlidir. Çok az olmakla birlikte bir kısım hastada ‘’akut glokom krizi ‘’ olarak adlandırılan göz içi basıncın aniden çok yükselmesi ile şiddetli göz ağrısı, baş ağrısı, göz kanlanması, bulantı, kusma şeklinde kendini gösterir. Bu durum acil tedavi gerektirir. Normal toplumda göz içi basıncı 10-21 mmHg arasındadır. Her yüksek göz içi basıncına sahip olan kişi glokom hastası değildir. Muayenede öncelikle hastaların göz tansiyonu ölçülerek ve özel mercekler yardımıyla görme sinirinin görünümüne bakarak glokomdan şüphe edilir. Burada önemli olan diğer bir muayene de kornea kalınlığı ölçümüdür. Korneası kalın gözlerde, göz tansiyonu daha yüksek çıkar. Bu da yanlış tanı konulmasına neden olur. Glokom hastalığında kesin tanı koyabilmek için görme sinirindeki hasarın kanıtlanması gerekir. Göz tansiyonu sınırda yüksek olan ancak görme sinir hasarı olmayan gözler "oküler hipertansiyon" ya da ’glokom şüphesi’ olarak adlandırılır” şeklinde konuştu.
Tespitte yeni yöntem
Son yıllara kadar glokom hasarını tespit etmek ve hastalığı takip etmek için sadece "görme alanı incelemesi" yöntemi olduğuna değinen Opr. Dr. Nurcan Gürkaynak, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Bu test yaklaşık yarım saat sürmekte olup, yaşlı ve uyum sorunu olan hastalarda hatalı sonuçlar verebilmekte. Şimdi elimizde mevcut olan optik koherans tomografi (OCT) cihazı ile görme alanı çekimindeki gibi hastanın ifadesine bağımlı olmaksızın optik sinirin değerlendirilmesi, kornea kalınlığı ve ön kamera açısının ölçümü yapılarak tam bir glokom muayenesi ve glokomun erken tanısı mümkün olmakta. OCT çekimi yaklaşık 1-2 dakika sürer, erken tanı konmasının yanı sıra, tedavinin takibinde çok yararlı olup, bugün için glokomda altın standart olarak kabul edilen bir tetkiktir. OCT taraması kişiye zararsız bir tanı yöntemidir, radyasyon yaymaz, göze teması yoktur, göze ilaç uygulanmasını gerektirmez. Görme alanı muayenesi ile görme sinir hücrelerinin yüzde 30-40’ı tahrip olduktan sonra, hastalık teşhis edilebilmekte. Bu nedenlerle görme alanı muayenesi ancak ilerlemiş evrede yararlı olabilmektedir. Günümüzde asıl amaç, glokomun erken teşhisi için OCT cihazıyla çekim yapılarak glokom değerlendirmesi yapmaktır.”
Kimler göz tansiyonu riski taşır
Opr. Dr. Gürkaynak, glokomun genetik olabileceğin belirterek, “Glokomun en önemli nedeni genetiktir. Ailesinde glokom bulunan kişiler özellikle risk altındadır. Miyop kişilerde glokom sıklığı daha yüksektir. Miyop derecesi arttıkça glokom sıklığı da artar. Hipermetrop olan bireylerde dar açılı glokom daha sık görülmektedir. Her türlü yoldan (tablet, pomat, burun ve ağız içi sprey, göz damlası) kortizonlu ilaç kullanımı göz-tansiyon yüksekliğin yapabildiğinden bu kişilerde sık göz tansiyonu kontrolü yapılmalıdır. Ayrıca diyabet, üveit, retina damar tıkanıklıkları, retina dekolmanı ve göz travmaları glokoma beden olabilir. Migreni olan kişilerde de glokom daha sık görülmekte" ifadelerini kullandı.
İlaç tedavisi
Opr. Dr. Gürkaynak, hastalığın tedavisinde kullanılan birçok damla olduğunu belirterek, "Bunlar değişik yollarla göz içi basıncını düşürürler. Erken dönem glokom ve genç hastalarda damla tedavisi ilk seçenektir. Damlanın önerildiği biçimde ve hiç aksatmadan kullanılması gerekmektedir. Bu ilaçların bazıları astımlı hastalarda solunum zorluğu, kalp de ritim bozukluğu yapmaktadır. Bu yönden hastalar uyarılmalı ve dikkatle kullanılmalıdır. Glokomlu bir hastada göz içi basıncı damla tedavisi ile normal seyrediyorsa görme sinirinde hasar olmuyorsa, damla tedavisi sürekli ve hayat boyu devam etmelidir. Düzenli aralarla göz tansiyonu ve ölçümleri tekrarlanmalıdır” dedi.
Laser tedavisi
Opr. Dr. Gürkaynak, lazerin de bir tedavi yöntemi olduğunu hatırlatarak, “Glokom tedavisinde ilaç tedavisine yeterli cevap alınamayan hastalarda lazer, ameliyat öncesi bir tedavi seçeneğidir. Çok yüksek olmayan göz tansiyonunda etkilidir. Etkisi 2-3 yıldır. Uygun hastalarda etkili bir tedavi alternatifidir. Lokal anestezi ile oturur pozisyonda uygulanan ağrısız bir işlemdir. Dar açılı glokomda ilk tedavi yöntemidir" diye konuştu.
Cerrahi tedavi
Opr. Dr. Gürkaynak, cerrahi yöntemin en son çare olduğuna dikkat çekerek, “Glokomlu bir hastada göz tansiyonu, tüm ilaç ve lazer tedavisine rağmen düşürülemiyorsa, göz siniri tahribatı ilerliyorsa ameliyat kaçınılmazdır. Göz tansiyonu çok yüksek olan ve görme sinirinde belirgin hasar olan hastalarda ameliyat ilk seçenektir. İlaç tedavisini düzenli uygulayamayan ,yaşlı hastalarda da öncelikle cerrahi tercih edilebilir. Glokom ameliyatı lokal anestezi ile yapılır. Hastanın yatması gerekmez. Glokom ameliyatlarında, bozulmuş olan görme düzelmez. Çünkü ölmüş sinir hücreleri kendini yenileyemez. Ameliyatla sadece sağ kalmış sinir hücrelerinin daha fazla hasar görmesi önlenebilir. Böylece kalan görme korunur ve körlük önlenir” şeklinde konuştu.
Yorum Yazın