Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk, maden sektöründen son dönemlerde peş peşe gelen müjdeli haberlerin devam edeceğini söyledi. Şentürk, “Meslektaşlarımız Türkiye’nin dört bir yanında maden arıyor. Projelerin her biri süreklilik arz edecek şekilde devam ediyor” dedi.
Maden Jeologları Derneği Başkanı ve Doğu Biga Madencilik Genel Müdürü Ahmet Şentürk, yaklaşık 3.5 milyon onsluk altın madeni sahasının kısa zamanda Türkiye ekonomisine kazandırılacağını belirterek, “1985’te 1213 sayılı kanunla beraber, Türkiye’de özel sektör de maden aramacılığı yapar hale geldi. Dolayısıyla hem kamu, hem de özel sektörde Türkiye’nin yer altı kaynaklarını arayan, bulan, işletilmesi için gerekli etütleri yapan maden jeologlarıdır. Onları bir çatı altında 2011’den bu yana kadar topladık. Meslektaşlarımızın gelişimine katkı vermek, etik değerlerin gelişmesi sağlayabilmek ve ülkemizin madenciliğine katkı vermek için kamusal amaçla çalışmalarımızı yürütüyoruz. Salgın bütün hayatımızı etkiledi. En fazla 1 veya 2 yıl daha etkilerinin devam edebileceği tahmin ediliyor. Bizim madencilikte ise daha geniş periyodlarla zamanları değerlendiriyoruz. Çünkü bir metal madenin aranmaya başlamasıyla üretimine kadar geçen zaman 10-15 yılı buluyor. Dolayısı ile bu salgın sürecinde de bizim meslektaşlarımızın ülkenin dört tarafında maden aramaya devam etti. Zaten kırsal alanda yapılan faaliyet olduğu için salgın riski teşkil etmeyecek şekilde yapıldı. Bu bahsettiğimiz 10 yıllık süreç içinde 1 veya 2 yıllık süreç olduğundan madenciliği bu anlamda çok etkilemedi” dedi.
Tedarik zincirinin kırılmasının kendilerini bir nebze olsun etkilediğini belirten Şentürk şöyle devam etti:
“Dünyada üretim azaldı. Çünkü talep azaldı. Bizi bu durum nasıl etkiliyor? Madencilik, tedarik zincirinin ilk halkasıdır. Üretim için olmazsa olmaz, o yer altı kabuğunda ham maddenin üretildiği aşama bizim aşamamızdır. Her şey bizimle, madencilik ile başlıyor. O anlamda bakıldığı zaman üretimdeki bu daralma, aynı zamanda ham madde talebinde de ciddi bir gerilemeye sebebiyet verdi. Salgının ilk aylarında bakır, çinko, kurşun, demir gibi ham maddelerin ana girdileri fiyatları düştü. Üçüncü çeyrekten itibaren bakır fiyatları olsun eski yerlerine geldi. Hala dünya talebinde suni bir daralma yaşandı. Bu bileşik kaplar teorisine benzer, o suni daralma bir gün yerini alacak. Dolayısıyla üretim eski haline gelecek. 2019’da olan krizden V şeklinde olan yükseliş beklenemedi. U şekline döndü deniyor. Burada bu şekilde olmayacak. Çok ciddi talep daralması insanların ihtiyaçlarını erteledi.”
Türkiye’de madencilikle ilgili iyi haberler duyurmaya devam ettiklerini belirten Şentürk, “Çünkü 1985’ten bu yana kesintisiz olarak meslektaşlarımız Türkiye’nin dört bir yanında maden arıyor. Projelerin her biri, kimisi çok erken aşamada, kimisi orta, kimisi de ileri aşamada süreklilik arz edecek şekilde devam ediyor. En son günlerde Söğüt açıklaması yapıldı. O da 6 milyar dolarlık bir maden yatağı orada keşfedildi. Kısa zamanda da ekonomimize gireceğini düşünüyoruz. Sırada Çanakkale var. Sadece bununla sınırlı değil, bizim bu yaklaşık 35 yıllık serüvenimiz. 18 tane altın madeni işliyor” diye konuştu.
Sürdürülebilir madencilikte, rehabilitasyonun çok önemli bir süreç olduğunu anlatan Ahmet Şentürk, “Biz bu süreci tam anlatamadık. Çanakkale’de olaylar bir resim ile başlatıldı. O resmi görenler buna kayıtsız kalmadı. Sonuç olarak, doğal ortamda kesilmiş ağaçlardan bahsediyorsunuz. Buna karşı eğer bir insan, üzüntü, tepki gösteriyorsa, bu insanları kötü olarak değerlendiremezsiniz. Biz dediğimiz kısmı anlatamadık. Bizim oradaki faaliyetimizin geçici olduğunu, bunun biteceğini ve bizim o araziyi geçici olarak kullanacağımızı anlatamadık. Maden projelerini biz 5 aşamalı olarak değerlendiriyoruz. Birinci aşaması masa başında yapılır. Madenciliği diğer sanayi yatırımlarından ayıran bir şey var. Madeni önce bulmanız lazım. Aramak, bulmak. Her madenin kendine özel oluşum koşulları vardır. Bunlar doğal oluşumdur. Ona göre bir üretim metodu seçmeniz gerekiyor. Ona da geliştirme aşaması diyoruz. Fizibilite, proje, ÇED raporu alınıyor. Son zamanlarda o da itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Çevrecilik adına yapılan raporların itibarsızlaştırılmasını anlamak mümkün değil. O tam bir paradoks. Nasıl olabilir? Yani o geliştirme aşamasında siz, şunu söylüyorsunuz; bir proje yapıyorsunuz, ÇED raporu sunup taahhüt ediyorsunuz. ‘Ben burada madeni şu şekilde, şu kadar yıl yapacağım, şu kadar üreteceğim.’ Şeffaf şirketler. Ne kadar vergi ödeyeceğini ne kadar kar elde edeceğini paylaşarak bir proje yapıyorsunuz. İki aşama bizde atlanıyor. O yüzden geliştirmeye vurgu yapıyorum. Nihayetinde izinlerinizi alıyorsunuz, işletmeye başlıyorsunuz. İşletme denilen şeyin süresi var. Bu neyle bağlı? Yer altındaki maden yatağının büyüklüğü ile alakalıdır. Kaç yıl çalışacağınızla ilgilidir. Bu 5 yıl, 10 yıl olur, değişir, ama bunun bir süresi var. Maden ömrü dediğimiz kısım o işletme aşamasında bitiyor. Madencinin işi bitti, madenci elini kolunu sallayarak terk edip gitmesi söz konusu değil. Oradaki işiniz devam ediyor. Siz orayı ormandan almıştınız, tekrar ormana geri vermek zorundasınız. Rehabilite ederek, restore ederek. Bu işin uzmanlarının size emrettiği gibi. Çalışılan uzmanlar burada o şekilde olayın içine girerler. Oranın habitatına uygun, oranın biyolojik çeşitliliğine uygun bir şekilde yapılır. Hani 3-5 ağaç diktim gidiyorum değil. Bu iş 20 yıldır, Türkiye’de yapılıyor. Ovacık, Havran, Küçükkuyu madenleri orada. Bunların görüntüleri de var. Bunlara da bakılabilir. Bir zamanlar bize ‘doğayı zehirleyeceksiniz’ denildiğinde ‘siz burada siyanürle madencilik işi yaptığınız zaman bütün Bergama bölgesindeki zeytinler kuruyacak’ denildiği zaman o madencilik yapıldı ve üzerine zeytin ağaçları dikildi. Şimdi o zeytinlerden yağ elde edilip tüketiliyor. Asit miktarı da bütün bölgedeki zeytinliklerden elde edilenden daha düşük. Bizim anlatamadığımız dediğimiz şey budur” şeklinde konuştu.
Yorum Yazın