© Haber Acıpayam 2022

"RESMİN İÇİNDEN" BİRİNCİLİK GETİRDİ

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Okullar Hayat Olsun Projesi Geleneksel Çocuk Oyunları Şenliği kapsamında "bir zamanlar ben de çocuktum" konulu öğretmenler arası öykü yarışması düzenlendi.

 Milli Eğitim Bakanlığı tarafından  Okullar Hayat Olsun Projesi Geleneksel Çocuk Oyunları Şenliği kapsamında "bir zamanlar ben de çocuktum" konulu öğretmenler arası öykü yarışması düzenlendi. Türkiye genelinde yapılan yarışmada birinciliği Acıpayam Kız Meslek Lisesi Edebiyat Öğretmeni Nilüfer Saygın aldı. 

İşte Nilüfer Saygın'a birinciliği kazandıran öykünün tamamı:


"RESMİN İÇİNDEN
Fırçamı kırmızı ile mavi arasında götürüp getirirken çam ağacının arkasına saklanan eve gözüm takıldı. Sağlam fırça darbesiyle güneşin keskin ışıklarının yansıdığı, yer yer boyaları kalkmış cumbalı bir evdi bu. Bir anda olduğum yerde kalakaldım. Dışarıdan bakıldığında bir sanat eseri olan bu evin içini hayal ettim. Kapının duvarla birleştiği yerlerde kurumuş ve tozların yapıştığı yağın etkisiyle duyduğum gıcırtı resmin içine bir parça daha yaklaşmamı sağladı. Yorgun, tozlu merdivenlerden gelen küf kokusunun genzimi yakmasıyla yutkundum. Örümcek ağıyla sarılmış kolonları ve trabzanları ile bu ev korkudan çok merakımı celb eden bir yerdi. Yerde serili vişneçürüğü rengindeki halı bir hayli kirlenmiş ve yıpranmıştı.
 Sokağa bakan neft yeşili, silik olarak çizdiğim pencerelerden birini aralayınca suratımı; çocukluğumda ekin tarlalarına sabahın erken saatlerinde konan kargaların havalanışını anımsatan serin bir sabah rüzgârı okşadı. Evin tam karşısındaki sokağın yanı başında bu ekin tarlasının kenarında pazen pijamalı, sarı saçlı, yaşıtlarına göre biraz irice hayat dolu bir kız çocuğu gözüme ilişti. Tarladan topladığı uzun saçaklı otları taşlarla çevirdiği evinin köşesine süs olarak yerleştirecekti. Annesinin kendisine oynasın diye verdiği eski perde kesiklerini topladığı ot demetine itina ile bağlamıştı. Ne de severdi bu perde kesiklerini! Birini beline dolar etek yapar, birini başına duvak diye takar, birini de siyah orlon saçlı bebeğine kundak yapardı. Küçük Nil diğer çocuklar gibi uçurtma uçurmak, suda yelkenli yüzdürmek veya annesinin dizinin dibinde ev oturmalarında kendisine getirilen kek ve soğuk çay yiyip içmek yerine tarlalarda arkadaşlarıyla evcilik oynardı.
Yazları babasının mavi mobiletiyle; babası, kardeşi ve Nil yüzmeye giderdi. Denizden çıkınca babasının kendisine ve kardeşine eşit bir şekilde dilimleyerek verdiği karpuz, yuttuğu onca tuzlu suyun üstüne ne kadar enfes gelirdi? Denize gitmenin en güzel yanlarından biri de buydu. Diğeri ne mi? Tabi ki de deniz kenarına başka kıyılardan sürüklenen renkli plastik kutular, istiridye kabukları ve dalgaların aşındırarak değişik şekiller verdiği taşları toplamak. Nil bu topladıklarının denizin öbür ucundaki çocuklar tarafından denize bırakıldığını düşünür, bir yakınından gönderilen hediyeyi almanın mutluluğunu yaşardı.
Denizde yüzmenin çocuk bünyesine verdiği tatlı yorgunluğun tesiriyle kıyıda ellerini dizlerine bağlayarak oturur çevresinde ve içindeki harikulâdeliğin sarhoşu olurdu. Karşısında masmavi Akdeniz sağında rüzgarın tesiriyle hışırdayan kamışlıklar ve bu kamışlıkların arasında yıkık dökük bir baraka, biraz ileride göğe kılıç gibi yükselen çam ağaçlarını hayranlıkla seyrederdi. Derken geçmişi bir sokak ilerisinde izleyen Nilüfer hayal tablosunun içinde; çocukluğundaki denizin tuzunu dilinde, esen ikindi rüzgârının sesini kulağında hissederek irkildi. Soğuktan mı irkilmişti yoksa? Kapı açıktı, bir ses duydu. Bu, rüzgârın sesine benzemiyordu. Kızım ağlıyor diyerek sıçradı. Fırçalarını tinere ıslayarak koşar adımlarla yatak odasına gitti. Evimdeyim… Güzel kızım, çiçeğim, uykulu gözlerle beni çağırıyor.
Tozlu bir kadife perdenin arkasından göz kırpan bu küçük kızın hayali iyi geldi bana. Ruhum deri değiştiren bir yılanın parlaklığı gibi cilalandı âdeta. Küçükken hayal ettiğim o baloncuğun içinde hissettim kendimi. Baloncuk patladığında şunu fark ettim: küçükken büyük bir tutkuydu benim için büyümek, öğretmen olmak, evlenmek ve anne olmak… Bunları hayal ederken gözlerimdeki ışığın hiç azalmayacağını düşünürdüm.
Belki de şunu göz ardı ederek: zaman, zaman, zaman… Bu kelimenin sıralanışı gibi akar, akar, akar… Şairin dediği gibi “Yorgun gözümüzün halkalarının, güller gibi fecr olmasına” mani olamaz hiçbir şey."

İlginizi Çekebilir

Denizli’ye soğuk hava ve kar yağışı geliyor

Denizli’de Pazar gününden itibaren görülecek soğuk ve yağışlı hava sistemiyle birlikte sıcaklıkların 10 ila 15 derece azalacağı belirtildi.

Meteoroloji Denizli’yi kuvvetli rüzgar ve fırtınaya karşı uyardı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü Denizli’yi sarı kod ile uyararak kuvvetli rüzgar ve fırtına beklendiğini açıkladı.

Türkiye’de ilk kez uygulanan topraksız dikey tarım safran tesisinde hasat başladı

Denizli’de iki arkadaşın ortak kurduğu ve Türkiye’de ilk kez uygulanan topraksız dikey tarım safran üretim tesisinde hasat heyecanı yaşandı.

Pamukkale Turizm ekspres seferleriyle Denizli - İzmir arasını 2,5 saate düşürdü

Türkiye'nin önde gelen seyahat firması Pamukkale Turizm, kısa süre önce ulaşıma açılan Aydın-Denizli Otoyolundan düzenlediği ekspres seferleriyle Denizli-İzmir arasındaki seyahat süresini 2 saat 30 dakikaya düşürdü.

Denizli’de bin 158 diyaliz hastası nakil bekliyor

3-9 Kasım Organ Bağışı haftası dolayısıyla açıklamalarda bulunan İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, yapılan tüm çalışmalara rağmen bağış oranlarının düşük seviyede olduğunu belirtti. Denizli’de bin 158 diyaliz hastasının bulunduğunu ifade eden Uz. Dr. Öztürk, 2024 yılında gerçekleşen 28 beyin ölümünün 10’undan donör alındığını söyledi.

Lezzetiyle meşhur Çakır havucunda hasat başladı

Denizli’nin Acıpayam ilçesinde uzun yıllardır dikimi yapılan ve adını bulunduğu mahalleden alan Çakır havucunun hasadına başlanıldı.

TÜM HABERLER